Adalet Bakanı Tunç’tan AİHM karalamasına rakamlarla cevap!

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, aralarında Kanal7 Ankara Temsilcisi ve Haber7 Yazarı Mehmet Acet’in de olduğu gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Bakan Tunç, Türkiye’nin AİHM kararlarını uygulamayan bir ülke gibi gösterildiğini ifade ederek, “Halbuki gerçek o değil. Gerçek rakamları ben size söyleyeyim. Şimdi bakın tüm ülkeler bakımından Bakanlar Komitesi’ne gönderilen dosya sayısı 31 bin 303, tüm ülkeler, üye ülkeler. AİHM’in ihlal kararlarını ortalamanın üstünde uygulayan ülke Türkiye. Ülkeler ortalamasının üstünde, 10 puan üstündeyiz.” açıklamasında bulundu.

GEZİ OLAYLARI SÜRECİ 

Gezi olaylarına baştan bu yana Sayın Kılıçdaroğlu hep ‘Gezi Onurumuzdur’ dediler. Özellikle Cumhuriyet Halk Partisi ve diğer muhalefet partileri de buna katıldılar. Gezi direniştir dediler. Gezi’ye katılan, Gezi de camı çerçeveyi indiren, kamunun, özel şahısların malına zarar veren, cana kasteden o insanları alnından öpüyoruz şeklinde nitelendirmelerde bulundu.

Dolayısıyla Gezi’yle ilgili yargılama sürecini bir kere suç olmadığını kabul ediyor. Orada bir kere onlarla anlaşamıyoruz. Yani şiddet, şiddeti teşvik, hiçbir demokratik düzende kabul edilemez. Yani Anayasamızın 26’ncı maddesinde toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin sınırı belli. Bu sadece bizim Anayasamız da değil. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10’uncu, 11’inci maddelerine baktığımız zaman temel hak ve hürriyetlerinin sınırlanmasında şiddeti reddeder bu belgeler. Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’ni 19’uncu maddesi şiddeti teşviki kabul etmez. Dolayısıyla bu olaylarla ilgili yargılama süreci başlamış, ilk derece karar vermiş. Tabii, ilk derecenin verdiği kararlar tartışılmış. Açılan davalarda beraat var. Sonrasında farklı suç niteliği değiştiğinde farklı soruşturmalar açılmış. İstinafa gelmiş. İstinaf karar vermiş. Sonra Yargıtay’a gelmiş. Yargıtay’da en son geçen hafta kararını verdi.

Şimdi Yargıtay kararını okudu mu bu arkadaşlar? Yani Yargıtay kararında tartışılan deliller neler? Yani yaklaşık bir 170 sayfalık zannediyorum bir gerekçeli bir karar var. Öncelikle bir kere bu kararı okumadan yani mahkeme neye karar verdi? Yargıtay hangi gerekçelerle mahkumiyet kararı verdi? Bu bunu hiç kimse okumuyor. Sadece Gezi direnişçi, Gezi yargılanamaz. İşte şu kişiler suçsuzdur. Yani o kişilerin suçlu olup olmadığını yargı karar verecek. Eğer biz hukuk devletiysek, hukuk devletinde buna karar verecek olan yargıdır. Yargı, Gezi’nin bir suç olduğunu, şiddet hareketleri olduğunu ve bütün ülkeye yaygınlaştırılmak istendiğini ve seçilmiş hükümete yönelik bir kalkışma hareketi olduğunu yargı kabul etti. Şimdi gerekçelere bakarsınız. Hangi deliller var, bunlara bakarsınız. Bahsedilen kişilerin o dönemdeki hareketleri gerekçede yazıyor. Neler yaptıkları, Gezi sürecindeki desteklerinin ne olduğu, arka planında nasıl hareket ettikleri delillerle ortaya çıkarılmış.

Şimdi tabii bu delilleri bir tarafa bırakıp, siz yorumlar yaparsanız o doğru olmaz.

Tabii burada bir kısım sanıklar bakımından beraat istendi. Onlarla ilgili memnuniyetimizi belirtiyoruz diyorlar. Mahkumiyet verilenlerle ilgili de kınamamızı belirtiyoruz diyorlar. İkisi de aynı mahkemenin kararında. Dolayısıyla beraat verilenlere neden beraat verilmiş gerekçe de belli. Mahkumiyet verilenlere neden mahkumiyet verilmiş o da belli.

Dolayısıyla yani biz tabii bu konuda mahkeme kararıyla ilgili yorum yaptığımız zaman Adalet Bakanı yargıya müdahale. Yani karar ortada. Eylemin niteliği ortada. Mevzuatımız ortada. Dolayısıyla yargının verdiği bir karar söz konusu.

Tabii içerisinde yargılananlardan birisi, mahkum edilenlerden birisi de milletvekili seçildi. Bununla ilgili tabii resepsiyonda da arkadaşlar sordular. Tabii sorduklarında ben Anayasa’nın hükmünü hatırlattım. Tabii bununla ilgili yorumlar farklı. Yani yorumlara da saygı duyuyoruz. Yani ama uygulanması gereken bir de elimizde Anayasa var. Yani değişinceye kadar buna uymak mecburiyetindeyiz. Ne diyor Sayın Kılıçdaroğlu? Öncelikle sen elindeki Anayasa’ya uy diyor. Hadi uy o zaman. 83’üncü madde açık. Bir milletvekili yargılanamaz, sorguya çekilemez, soruşturulamaz 83’üncü maddesinin ilk fıkrası. Yasama dokunulmazlığına sahiptir seçilen bir milletvekili. Ama aşağıya geldiğiniz zaman siz aşağıdaki fıkraları okumazsanız sadece bir fıkrayı okuyup bir milletvekilinin sorguya çekilemeyeceğini, soruşturulamayacağını, yargılanamayacağını ifade eden o tek fıkrayla kalırsanız, o zaman aşağıdaki fıkraları okumazsanız yanlış bir sonuca varmış olursunuz.

“SORUMLULAR YARGILANAMAYACAKSA ORADA HUKUK DEVLETİNDEN SÖZ EDİLEMEZ”

Anayasa’nın ilgili maddesi yasama dokunulmazlığının dışındadır diyor. Şimdi Anayasa’nın 14’ncü maddesine gidiyoruz. Ne var orada? Milli güvenlik, kamu düzeni, genel sağlık, buna ilişkin hususlar var. Buna ilişkin suçlar bakımından dokunulmazlık yoktur diyor seçimden önce başlanmışsa.

Şimdi Anayasa’nın 14’ncü maddesindeki hususlar belirli değil. Bunları tek tek suçları saymanız lazım diyen hukukçular var. Muhalefet de bu görüşü savunuyor. Şimdi Anayasa’nın 14’ncü maddesinin son fıkrasına baktığınız zaman bu hususların kanunla düzenleneceğini söylüyor. Kanunla düzenlenecektir diyor. Kanun var mı bu konuda? Anayasal düzene ilişkin suçlar? Kanun var. O da Türk Ceza Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu. Orada sayılmış. Dolayısıyla belirlilik ilkesi yok demek de doğru değil. O zaman geçmişte HDP milletvekilleriyle ilgili yargılama süreçleri devam etti. Kesin hüküm Genel kurul da okundu, vekilliği düştü. Hiç kimse demedi ki ya, niye böyle yapıyorsunuz diyen oldu mu? Olmadı. Şimdi orada bu farklı, burada farklı mı uygulanacak? Dolayısıyla, yasama dokunulmazlığıyla ilgili süreç bu.

Tabii neticede bunun kararını verecek olan Adalet Bakanlığı olarak biz değiliz. Biz sadece Anayasa’nın mevcut hükmünü ortaya koyduk ve Gezi’yi zaten tartışmasız biz terör eylemi olduğunu, halkımız da bunu bu şekilde biliyor çünkü orada ölüm var, mala zarar verme var. Bir kalkışma olduğu tartışmasız. Ama bunun sorumluları yargılanamayacaksa orada hukuk devletinden bahsedilemez.

“AİHM İDDİALARINI YALANLAADI”

Bakan Yardımcımız Niyazi Bey de Bakanlar Komitesi’yle ilgili toplantılara katıldı. AİHM Başkanıyla da çeşitli görüşmeler de yaptı. Tabii AİHM kararlarının özellikle sadece belli bazı davalar bakımından Türkiye, AİHM kararlarını uygulamayan bir ülke gibi gösteriliyor. Halbuki gerçek o değil. Gerçek rakamları ben size söyleyeyim. Şimdi bakın tüm ülkeler bakımından Bakanlar Komitesi’ne gönderilen dosya sayısı 31 bin 303, tüm ülkeler, üye ülkeler. İcrası tamamlanan yani hak ihlali verilip icrası tamamlanan dosya sayısı 24 bin 854. İcrası devam eden dosya sayısı, henüz yerine getirilmemiş 6 bin 449. Yerine getirme oranı yüzde 79,39 tüm ülkeler bakımından.

Türkiye olarak Bakanlar Komitesi’ne gönderilen dosya sayımız 4 bin 336. Yani hak ihlali verilmiş. Yerine getiremediğimiz dosya sayısı 4 bin 336. İcrası tamamlanan dosya sayısı 3 bin 857. Yani Bakanlar Komitesi’ne gitmiş, icrayı tamamlamışız. İcrası devam eden 479 var. Oranımız yüzde 88,95. Yani yerine getirme oranı yüzde 88,95.

Tüm üyelerin ortalaması yüzde 79. Türkiye’nin ortalaması yüzde 89. Yani AİHM kararlarını, AİHM’in ihlal kararlarını ortalamanın üstünde uygulayan ülke Türkiye. Ülkeler ortalamasının üstünde, 10 puan üstündeyiz.

Şimdi 15 yıl oldu Yunanistan, AİHM ihlal kararını yerine getirmedi. Batı Trakya’da ki Türk derneklerinin ismindeki Türk ibaresi nedeniyle derneklerin kapatılmasına karar verdi Yunanistan. Hak ihlali verdi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ama bu karar 15 yıldır yerine getirilmedi ama hiç kimse de demiyor ki Yunanistan neden AİHM kararını yerine getirmedi. Ama Türkiye’ye geldiği zaman çifte standart. Özellikle bazı davalar bakımından da onlar öne alınarak sanki Türkiye, AİHM kararlarını yerine getirmeyen bir ülkeymiş algısı da oluşturulmaya çalışılıyor. Bunun doğru bir algı olmadığını ifade etmek istiyoruz. Tabii Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yargı yetkisini kabul etmiş bir ülkeyiz. Biz Türkiye olarak, Türkiye’ye çifte standart uygulanmasını istemiyoruz. Bizim öncelikli talebimiz bu. Özellikle bazı kararlar bakımından da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin hukuki olmayan kararlar verdiğini söylüyoruz. Özellikle zaman zaman Türkiye söz konusu olduğunda, yerleşik içtihatlarından ayrılıyor Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi.

“8 BİN DOSYAYI AYNI NİTELİKTEYMİŞ GİBİ LANSE ETMEYE ÇALIŞTILAR”

Bylock kararı da o şekilde oldu. Bylock kanunsuz suç olmaz ilkesinden hareketle bir ihlal kararı verdi. Yani biz burada Bylock’u suç demiyor ki bizim yargımız. Bylock’u kullanarak Bylock’a üye olarak bir terör örgütü aidiyeti noktasında milli yargımız bir sonuca vardı.

Tabii bu sonuca varırken de her Bylock indireni cezalandırmadı yargımız. Bir şifre söz konusuysa, bir yazışma söz konusuysa içeriye baktığı, içerik incelemesi yaptığı, bilirkişi incelemeleri yaptı ve bu şifrenin örgüt mensubu olmayan kişilerce temin edilemeyeceği sonuçlarına vardı. Yargıtay’ın bir standardı var. Öncesinde telefonda Bylock indirip de ceza alanlarla ilgili bozma kararları verdi Yargıtay. Dolayısıyla bir standarda kavuştu. Şimdi sadece bir pilot dosyayı ele alarak büyük daireye gönderdi AİHM ve büyük dairede sanki o 8 bin dosyanın aynı nitelikteymiş gibi lanse etmeye çalıştılar. Yani Yalçınkaya dosyasına gidip baktığınız zaman ByLock indirilmiş ve tespit tutanağına baktığınız zaman o terör örgütünün FETÖ’nün propagandasına yönelik mesajları görürsünüz. Yani dolayısıyla burada bugüne kadar delil incelemesi yapmayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu konuda delil incelemesi yaptı.

Delil incelemesi yaparak yerleşik içtihatlarından ayrıldı. Burada yalnız Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi şunu da söyledi: Türkiye olarak siz bir terör eylemiyle karşı karşıya kaldınız. Bir darbe kalkışması yaşadınız. Bu nedenle Anayasanızın 15. maddesindeki temel haklarla ilgili sınırlamaları getirmekte haklısınız. Bu sizin hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden hem Anayasadan kaynaklanan en doğal hakkınızdır. Ama sınırlamayı yaparken kanunsuz suç olmaz ilkesi bunun dışındadır diyerek farklı bir yorum yaptı. Ve burada tabii o dosya bakımından tekrar yeniden yargılamasının yenilenmesi noktasındaki bir kararı söz konusu. Yeniden ilk derece mahkemesine gelecek karar ve ilk derece mahkemesi tekrar dosyayı açacak. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin gerekçelerini göz önünde bulundurarak o dosya bakımından bir karar verecek. Bütün dosyalar AİHM’deki 8 bin dosya, Türkiye’de Yargıtay Ceza Dairesi’ndeki 60 bin dosya bunlar da aynı nitelikte midir? Hepsi birbirinin aynısı mıdır? Değildir. Yani her bir sanığın her bir şüphelinin delilleri farklıdır Bunların içerisinde beraat eden de olur, ceza alan da olur. Dolayısıyla bunu değerlendirecek olan öncelikle AİHM kararının gerekçeleri doğrultusunda ilk derece mahkemesidir. Yeniden yargılama yapar. Dosyadaki delilleri, o karardaki gerekçeleri yeniden ortaya koyar. Tekrar mahkumiyet kararı ya da o artık mahkemenin bileceği iş. Mahkemenin takdiri.

KAYNAK: HABER7